Sabahın sesi, şehrin çığlığı
Icma.az, Turkstan.az-ə istinadən, xəbər edir Sabahın sesi, şehrin çığlığı.
Kuşların sesini, sessizliliğin içten içe insanı kendine çeken gizemini özlemişim. Sabahın sesini dinlemeyeli çok oldu.
Bu sabah her zamanki sabahlardan daha erken kalktım.
Bir türlü gitmek bilmeyen, tarif edemediğim bir ses var kulaklarımda. Sesin nereden, hangi yönden geldiğini de kestirmem güç. Etrafım karanlık. Horozlar henüz ötmeye başlamadı.
Dağın eteklerine doğru sırtını yaslayan ormana karşı yapılacak ilk şeyi yapıyorum. Sesin yankılandığını düşündüğüm yöne doğru pencereyi açıyorum. Sabahın sesi taptaze nefesiyle doluyor odama. Sonra ormandan gelen derin bir huzur bestesi… Şehrin ortasında huzuru özleriz çoğu zaman. Bunun için sabahın erken saatleri en iyi zamanlardır…
Alaca karanlığın gölgesinden kurtulmak isteyen zihnimi kendime çekip kelimelere sımsıkı sarılarak dağa doğru koşma duygusunu bir türlü atamıyorum.
Sokakların karanlık yüzü, köpek havlamaları, Şubat’ın ürperten soğuğu... hiçbirisine aldırdığım yok. Koşmak, dağa doğru biteviye koşmak geçiyor içimden.
Pencere kenarına yaklaşıp sesin nereden geldiğini kestirmeye çalışıyorum. Bu öyle bir ses ki tarif edilemeyecek, satırlara dökülemeyecek kadar derinlerden geliyor. Sanki bir iç çekiş, özleyiş ve sıcaklığıyla sizi sarmalayor sesin büyüsü. Bütün varlığımı manevi huzur iklimine doğru çekmek ister gibi bir şey.
Pencereden içeriye akın eden sabahın sesiyle biriktirdiğim tüm iç seslerim birbirine karışıyor. Önce yalpalayacak, tökezleyecek oluyorum ancak, kendime sığınarak tutunuyorum, düşüncelerim ağır basıyor.
Sessizliğe bürünen tabiatın içinde kendine yer edinmeye çalışan ancak kimsesizlikten gidecek yer, sığınacak bir sine bulamayan tüm sesler benimleymiş ve tüm seslerin çığlıklarını haykırmak istermişim gibi bir haldeyim şu anda.
Haykırmak ve sabahın sessiz yalnızlığına ortak olmak için böyle zamanları mı beklemek gerekir bilemedim? Ancak bildiğim tek şey böyle taze zamanların her dem bizi beklediği ve seslerin tüm renklerini bize sunmaya amade anların her zaman var olduğunu bilerek yaşamanın mutluluğudur.
Gözlerimle, gönlümle taradığım dağın karlı eteklerinden şehre inmek istemiyorum. Şehre inersem biliyorum ki bana sığınan sesler beni terk edecek! Sesim bana yetmeyecek!
Biliyorum, bana ait olan düşünceler şehrin kaldırımlarında, cadde ve sokaklarında birileri tarafından çiğnenecek!
Sesim çatallaşacak, yumruklarım gevşeyecek biliyorum! Sessizliğim kaybolacak ve düşünceleri dumura uğramış insanların seslerinden uzaklaşmak için yine böyle bir anları çok uzun zaman beklemem gerekecek!
Şubat soğuğuna karşı gergin atmosferden uzaklaşmam için yeni seslere, sessizliklere ihtiyacım var.
İyisi mi soğuğun, karın, ayazın bağrıma ok gibi sapladığı bu mevsimde bu anın keyfini çıkarıp sabahın bereketiyle gelen tüm güzelliklerin uyanışını seyretmek.
Güneşin göz kırpışını, kuşların horoz seslerine karışan cıvıltılarını, motorların dağları delen homurtularını, simitçilerin çığlıklarını, ambulansların acı ve tiz seslerle yardım dileyen avazlanmalarını…
Çocukların annelerinden önce uyanıp sabahın bereketinden nasibini alma mücadelesini…
Dağa uzanan şehrin kılcal damarlarında tek tük beliren insan gölgelerinin karaltılarını, paltolarına sığınan ve kendilerine tutunarak hızlı adımlarla dükkanlarını, iş yerlerini açıp nasiplerini aramaya koyulan esnafın uyku sersemliğiyle esneyip yarı kapalı gözlerle ilerleyişlerini…
Sabahın ilk saatlerini seviyorum.
Şehrin uykuda oluşunu izlemek uyanıkken şehrin karamsarlığına şahit olmaktan çok daha güzel geliyor bana.
Sabi bir çocuk edasıyla nazlı uykusuna devam eden şehir beton yığınlarıyla çepeçevre kuşatılmış... Böyle bir şehir başka hangi vakitte sevilebilir ki?
Şehrin kimseye anlatamadığı dertlerine tanık olmak; şehri dertlerini kendisinden dinlemek en keyifli zaman gibi geliyor bana.
Tıpkı şehirli, ucuz cesaretli pahalı zevk sahibi insanların anlatamadığı dertleri gibi şehrin de dertleri olduğunu böyle vakitlerde şehirle konuşarak anlayabiliyorum.
Güneş gözlerini açmaya cesaret edemiyor. Soğuk sokakları dolaşmaya, rüzgar şaplağını savurmaya devam ediyor.
Gölgeler ve rüzgar biraz sonra şehrin üzerine doğru abanıp güneşin cılız ışıklarını dağın yamaçlarından tüm vadiye, ovaya ve şehre doğru gönderecek.
Şehir uyanacak.
Bense sabahın kör karanlıklarında şehri dinlemek için pencerem her zaman açık dertlerin anlatmasını bekleyeceğim.
*Naci YENGİN
TARSAM (Tarih Stratejik Araştırmalar Merkezi)
![see](https://icma.az/template/assets/see.png)